Çok fazla yönüyle bizden farklılık gösteren toplumlardaki bireylerin analiz edilmesi ile oluşturulmuş kuramlar, Türkiye’deki bireyler için ne kadar geçerlidir?
Ciddi kültürel farklılıklar ve sistemsel değişikliklerin olduğu ülkemiz insanlarının, Amerika veya Avrupa'daki bireyler için oluşturulmuş genellemelere tam anlamıyla oturması mümkün müdür?
Bu ve benzeri soruları cevaplandırmadan önce hadi “Vygotsky’nin Sosyokültürel Perspektifinden” söz edelim. Günümüzde psikologlar, kültürün, çocuğun dünya hakkında neyi ve nasıl öğreneceğini, düşünmenin içeriğini ve süreçlerini belirleyerek bilişsel gelişimi şekillendirdiğini kabul etmektedir. İşbirliğini ve paylaşımı ödüllendiren kültürler bu becerileri erkenden öğretirken, rekabeti teşvik eden kültürler çocuklarında rekabetçi becerileri besler. Piaget tarafından gözlemlenen aşamalar tüm çocuklar için “doğal” değildir, çünkü bir dereceye kadar Batı kültürlerinin beklentilerini ve faaliyetlerini yansıtırlar. Bu sosyokültürel teorinin (sosyotarihsel olarak da adlandırılır) önemli bir sözcüsü, 1934 yılında ölen bir Rus psikologdu.
Vygotsky Kimdir?
Lev Semenovich Vygotsky tüberkülozdan öldüğünde sadece 38 yaşındaydı, ancak kısa yaşamı boyunca 100'den fazla kitap ve makale üretti. Bunlardan bazılarının çevirileri mevcuttur. Vygotsky, kendi öğretimini geliştirmek için öğrenme ve gelişim üzerine çalışmaya başladı. Dil ve düşünce, sanat psikolojisi, öğrenme ve gelişim ve özel ihtiyaçları olan öğrencilerin eğitimi konularında yazmaya devam etti. Batılı psikologlara atıfta bulunduğu için çalışmaları Rusya’da uzun yıllar yasaklandı. Ancak son 50 yılda, yazılarının yeniden keşfedilmesiyle, Vygotsky’nin fikirleri psikoloji ve eğitimde önemli etkiler yarattı ve Piaget’nin birçok teorisine alternatifler sağladı. Vygotsky, insan faaliyetlerinin kültürel ortamlarda gerçekleştiğine ve bu ortamlardan ayrı olarak anlaşılamayacağına inanıyordu.
Temel fikirlerinden biri, belirli zihinsel yapılarımızın ve süreçlerimizin başkalarıyla olan etkileşimlerimizde izlenebileceğiydi. Bu sosyal etkileşimler, bilişsel gelişim üzerindeki basit etkilerden daha fazlasıdır aslında bilişsel yapılarımızı ve düşünme süreçlerimizi yaratırlar. Aslında Vygotsky gelişimi, sosyal olarak paylaşılan faaliyetlerin içselleştirilmiş süreçlere dönüşmesi olarak kavramsallaştırmıştır. Vygotsky’nin yazılarında sosyal süreçlerin öğrenme ve düşünmeyi nasıl şekillendirdiğini açıklayan üç temayı inceler: bireysel düşünmenin sosyal kaynakları; öğrenme ve gelişimde kültürel araçların, özellikle de dil aracının rolü ve yakınsal gelişim bölgesi.
Photo by ThePowerCouple on Unsplash
Peki Türk kültürü ve rekabetçi eğitim sistemi içindeki öğrencilere psikolojik destek vermek için kullanılan teknik ve yaklaşımlar, bu perspektiflerden bakılarak mı oluşturuluyor? Tabiiki de hayır.
Yabancı uzmanların, kendi toplumlarındaki bireyleri analiz ederek oluşturdukları kuramların ülkemizde bir geçerliliği yoktur diyemeyiz ancak kendi “Sosyokültürel Perspektifimizden” baktığımızda ve eğitim sistemimizi göz önünde bulundurduğumuzda ciddi farklılıkların olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ve farklılıklarımız, farklı yaklaşımları ve teknikleri gerektirmektedir.
“Türk Eğitim Sistemi İçerisinde Nasıl Birini Göreceğiz?” sorusunun yanıtını aynanın karşısına geçtiğimizde ya da çevremizdekilere baktığımızda görebiliriz ve bu gördüğümüz kişi sosyokültürel olarak şimdiye kadar öğrendiğimiz kuramlardaki genellenmiş olan kişilerden çok daha farklı birisidir.
Pablo Picasso “İnsanın yüzünü kim doğru daha görür: fotoğrafçı mı, ayna mı, yoksa ressam mı?” diye sormuştur. Bu soruya net bir yanıt vermek çok zordur. Şimdi bu soruyu daha da zorlaştıralım ve "İnsanın psikolojisini kim daha doğru analiz eder?" olarak değiştirelim. Sorunun yanıtındaki kişi kim olursa olsun, bireye sosyokültürel bir perspektiften bakmadan bunu başarması mümkün olmayacaktır.